Madde 10

Madde Metni

Komisyon incelemesi:

Madde 10 – Komisyon kendisine intikal eden işlerle itirazlı tutanakları, intikal tarihinden itibaren en geç bir ay içinde veya gerekçe gösterilmek suretiyle kadastro ekibinin çalışma alanındaki faaliyetleri sona erinceye kadar incelemek zorundadır.

Bu incelemeler sonucunda eski tutanağın yerine kaim olmak üzere hak sahibini belirleyici yeni bir tutanak düzenlenir. Gerektiğinde bilirkişilerin ve muhtarın bilgilerinden yararlanılabilir.

Belgeye karşı şahit dinlenmez. Komisyon, tam üye sayısı ile toplanarak oy çokluğu ile tespit yapar, sonuç askı ilanı ile ilgililere duyurur.

Aynı kuvvet ve mahiyetteki belgelerin uygulanmasında sonuca varılamayan veya çözümü kanunlarla mahkemelerin takdirine bırakılan konular, kadastro komisyonu tarafından gerekçe gösterilmek suretiyle tutanak ve ekleri ile birlikte kadastro mahkemesine devredilir.

Kanundaki Değişiklikler ve Önceki Metinler

Yargı Kararları

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları

Hukuk Genel Kurul Kararları

T: 04.02.2009, E: 2008/16/809, K: 2009/43

Kadastro mahkemeleri, askı ilanı üzerine (tespit kesinleşmiş olsun olmasın) tutanağın kesinleşmemiş olduğu tüm hallerde görev yapacaktır. Tapulama tespiti sonunda düzenlenen tutanak bir bütün olup, asıl olan vaki itiraz üzerine tutanağın kesinleşmemesi olduğundan, herhangi bir kişi tarafından tespite yapılan itiraz, tespiti de askıda bırakacağından, askı ilanı süresi içerisinde 3. kişilerin açtığı davalar yönünden de tutanak kesinleşmemiş olduğu için, kadastro mahkemesinin görevli kılınması yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına da uygun bulunmaktadır. 3402 sayılı Yasa uyarınca yapılan tespite karşı yapılan itiraz üzerine düzenlenen komisyon tutanağının askı ilanına alınması halinde tespite itirazı olmayan kişilerin askı ilan süresi içerisinde açtığı davalarda kadastro mahkemesi nasıl görevli ise, geçici 5. maddedeki değişiklikten sonra kadastro mahkemesi askı ilanına alınan komisyon kararına karşı 3. kişilerin açtığı davalarda da aynı şekilde görevli olacaktır.”

T: 31.01.1996, E: 1995/7-958, K: 1996/172

“… dava, 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun uygulanması evresinde, tapulama tespitine yapılan itirazla ilgili olarak verilen tapulama komisyonu kararından kaynaklandığına ve hükümden önce 3402 sayılı Kadastro Kanunuyla Tapulama Kanunu yürürlükten kaldırıldığına göre, uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için, öncelikle anılan yasaların konuyla ilgili hükümlerinin gözönünde tutulması gerekmektedir. 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 28. maddesinde, tespite itiraz üzerine verilen komisyon kararına karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde alakadarlar tarafından tapulama mahkemesine dava açılabileceği, aynı Yasa’nın 48/C maddesinde ise tapulama mahkemesinde görülmekte olan dava konusu taşınmazlar hakkında davanın derdest bulunduğu süre içinde yapılacak diğer itirazların da aynı mahkeme’ce incelenip karara bağlanacağı hüküm altına alınmıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu 10. maddesi ile kadastro komisyonunun itirazlarla ilgili yetkisi, kendisine intikal eden itiraz üzerine Yasa’nın 7. maddesine göre kadastro teknisyenlerince düzenlenen tutanak yerine kaim olmak üzere hak sahibini belirleyici yeni bir tutanak düzenlemekle sınırlandırılmıştır.

Asıl üzerinde durulması gereken ve hukuki uyuşmazlıkla doğrudan ilgili olan Yasa hükmü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun zaman bakımından kadastro mahkemesinin görev ve yetkisini düzenleyen 26. maddesinin, yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Tapulama Kanunun 48/C maddesiyle paralellik taşıyan (D) bendidir. Yasa hükmünde kadastro mahkemelerine dava açıldıktan sonra, tespitten önceki haklara dayanarak asli müdahil olarak katılanların iddialarına dair uyuşmazlıklarına da incelenip karara bağlanmasının kadastro mahkemesinin görevine girdiği açık olarak belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, Yasa metni genel nitelikli bir hüküm içermekte komisyon kararlarına karşı süresinde dava açmayanları dışlayıcı bir lafız taşımamaktadır. Direnme kararında da isabetle vurgulandığı üzere, Kanun koyucunun amacı, tespitten önce doğmuş olan ve niteliği itibariyle kadastro mahkemesinin görevine giren, davanın konusu ile ilgili tüm uyuşmazlıkların kadastro mahkemesi’nce aynı dava içinde birlikte çözümlenip sonuçlandırılmak suretiyle aynı Yasa’nın 1. maddesinde öngörülen ereklerin bir an önce sağlanmasıdır. Uyuşmazlık konusu hakların uzun süre askıda kalmaması, güvenilir ve istikrarlı tapu sicillerinin oluşturulması, davaların en az masrafla sonuçlandırılması, hak arama yollarının olabildiğince kolaylaştırılması gibi genel istemlerde az önce açıklanan yorum tarzının kabulünü gerektiren ve konu ile ilgili Yasa hükmünün uygulanmasında gözardı edilemeyecek temel ilkelerdir. Kuşkusuz, anılan istem ve ilkelerin gerçekleşmesinde de uyuşmazlıkların aynı dava içinde birlikte incelenip sonuçlandırılmasının küçümsenemeyecek katkısı olacaktır. Diğer taraftan, yönetimsel evrede hak arama girişiminde bulunmayan kişiye, başkasının açmış olduğu davaya katılma hakkı tanınıp, hak arama çabasına giren, ancak komisyon kararının tebliğinden sonra her nasılsa kadastro mahkemesinde dava açma süresini kaçıran kişiye bu hakkın tanınmamasının Yasa önünde eşitlik ilkesine, hak ve nesafet kurallarına aykırılık oluşturacağı da açıktır.

Somut olay açısından üzerinde durulması gereken bir yön de, Hazinenin süresine açmış olduğu davaya kadastro mahkemesince bakılıp sonuçlandırılmasının zorunlu olduğu gözardı edilerek “Dava dosyasının tümü ile Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesini” ve tapulama tespiti kesinleşmediği halde, kesinleşen ve tapuda oluşturulacak sicile esas olma niteliği kazanan tapulama (Kadastro) tutanakları için uygulama olanağı bulunan “tapulama tutanağı ve eklerinin kütüklerin devri halinde Tapu Sicil Müdürlüğüne, aksı halde Kadastro Müdürlüğüne geri çevrilmesini” öngören bozma nedeninde de isabet bulunmamaktadır.

Bozma kararında yer verilmemekle birlikte, görev yönünden yapılan bozmaya ilke olarak hakim olan düşünce, katılanın davasının tefrikini gerektirir. Tefrik kararı verildiği takdirde katılanın davası tescil istemini de kapsadığından dosyanın görevli genel mahkemeye gönderilmesi gerekecektir. Bu durumda da Kadastro mahkemesindeki dava sonucuna göre tapu sicili oluşuncaya kadar genel mahkemeye devredilen davanın konusunu oluşturacak “tapu iptali ve tescil” davasında husumet ve iptali istenen tapu kaydı yönünden belirsizlik ortaya çıkacak, genel mahkeme kadastro mahkemesindeki davanın sonuçlanıp kesinleşmesini ve tapu sicilinin oluşmasını beklemek zorunda kalacaktır ki, bu sonucun usul ekonomisi ve tasfiye yasası olan Kadastro Kanunu ye Kadastronun temel esprisi ile bağdaşacağı düşünülemez. …”

Daire Kararları

7. HD T: 25.11.2011, E: 2011/1412, K: 2011/7298

“… Kadastro mahkemelerinin ancak askı ilan süresi içinde açılan davalara bakmakla görevli olduğu dikkate alındığında mah­kemece askı ilan süresinden sonra ve kesinleşen kadastroya karşı açılan bu davanın genel mahkemede görülmesi gerektiği konusundaki gerekçesi yerindedir. Ne var ki, dava Kadastro Mahkemesinde açılmamıştır. …”

7. HD T: 30.03.2011, E: 2010/4218, K: 2011/2013

“… Dava ve temyize konu taşınmazların yasal (30) otuz günlük askı ilanının 15.07.2008 ve 13.08.2008 tarihleri arasında yapıldığı, davanın ise yasal (30) otuz günlük askı ilanından önce 14.07.2008 tarihinde açıldığı dosya içeriğiyle belirlenmiştir. Hal böyle olunca açılan davanın peşin dava niteliğinde olduğu ve askı ilan süresi içerisinde açıldığının kabulü gerekir. Aksinin kabulü konuyu düzenleyen 3402 sayılı Kadastro Kanununun 11 inci maddesi hükmüne ve hukukun temel kurallarına aykırıdır. O halde mahkemece davanın askı ilanından önce peşin dava olarak açıldığı, bu nedenlerle dava ve temyize konu taşınmazların kadastro tespitinin kesinleşmediği uyuşmazlığın kadastro mahkemesinde çözümleneceği dikkate alınarak taraflardan iddia ve savunmaları doğrultusunda delilleri ayrı ayrı sorulup saptanmalı, gösterecekleri deliller toplanmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece bu olgular göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. …”

7. HD T: 03.05.2010, E: 2009/2990, K: 2010/2657

“ … Somut olaya gelince, dosya içeriğinden davaya konu 135 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 20.03.2007 tarihinde yapıldığı ve 22.05.2007-22.06.2007 tarihleri arasında askı ilanına çıkartıldığı anlaşılmaktadır. Görülen dava ise tespitten ve askı ilanından çok önce 14.08.2006 tarihinde açılmıştır.

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 25. maddesi hükmü dikkate alındığında kal davasının kadastro mahkemesine aktarılması gerekmediğinden mahkemece kal davası yönünden görevsizlik kararı verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, davacının tespitten önce bağış ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak tescil ve elatmanın önlenmesi davası da açtığı, bu davaların ise kadastro mahkemesine aktarılması gereken davalardan olduğu gözetildiğinde kadastro müdürlüğünce tutanağın malik hanesinin doldurulmasının ve askı ilanının yaptırılarak tespitin kesinleştirilmesinin hukuksal bir sonuç doğurmayacağı, taşınmazın kadastro tespitinin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5. maddesi hükmü uyarınca malik hanesi açık bırakılmak suretiyle yapıldığının kabul edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bu olgu gözetildiğinde tespit maliklerinin tümünün, bunlardan ölen var ise yasal mirasçılarının da davada taraf olması gerekir. Ne var ki mahkemece bu olgu göz ardı edilerek hüküm verilmiştir. Tespit gününden önce açılmış ve görevsizlik kararı ile aktarılan tescil ve elatmanın önlenmesi davasının varlığı göz ardı edilerek tutanak kesinleşmiş kabul edilemez ve hukuksal değer taşımayan kesinleştirmeye değer verilerek görevsizlik kararı verilemez. …”

7. HD T: 23.10.2008, E: 2008/3104, K: 2008/4412

“ … Davacı tarafın temyizi yargılama giderlerinden sayılan avukatlık parasıyla ilgili hükme, davalı hazinenin temyizi ise esasa ilişkindir. Mahkemece, dava ve temyize konu 341 ada 105 parsel sayılı taşınmazın davacı tarafın tutunduğu hazinenin taraf olduğu, tescil hükmüyle oluşan tapu kaydının kapsamında kaldığı, taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olmadığı, taraflar arasında kesin hükmün bulunduğu, tespit gününde adına tescile karar verilen zilyet davacı taraf yararına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13, 46/1 ve 14.maddesi hükmünde öngörülen mülk edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de yapılan araştırma, soruşturma ve uygulama hüküm vermeye yeterli değildir. Dava konusu taşınmaza ait tesbit tutanağı ve eki belgeler 3402 sayılı Kadastro Kanununun 10. maddesi hükmü uyarınca kadastro komisyonunca kadastro mahkemesine yetkisizlik nedeniyle aktarılmıştır. Hal böyle olunca yanlar arasındaki uyuşmazlık iddianın öne sürülüş biçimi davalı hazinenin savunması, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgeler ile tutanak ve eklerinin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 10. maddesi hükmü uyarınca Kadastro Mahkemesine aktarıldığı dikkate alındığında gerçekten yanlar arasında kesin hüküm bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir. Hal böyle olunca somut olayda öncelikle tarafların dayandığı kayıtların sağlıklı biçimde belirlenmesi gerekir. Ne var ki, taraf kayıtlarının uygulaması yetersiz olduğu, davalı hazinenin tutunduğu mera tahsis kaydının oluşma nedeni dikkate alındığında 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından mera tahsisinin yapılmış ve bu yönetimsel işlemlerin haritaya bağlanmış olması gerekir. Ne var ki mahkemece bu olgular üzerinde gereği gibi durulmamıştır. …”

7. HD T: 14.03.2008, E: 2008/871, K: 2008/1042

“ … Tapu kayıtlarının örtüşmesi halinde önceki tarihli doğru temele dayanan hukuksal değerini yitirmeyen tapu kaydına değer verilir. Mahkeme, infazda kuşkuya yer vermeyecek şekilde hüküm kurmalıdır. …”

7. HD T: 28.04.2005, E: 2004/4410, K: 2005/1348

“ … Kural olarak görevsizlik kararları işten el çekme niteliğinde olup, bu nedenle temyizi kabil kararlardandır. Nevarki, Asliye Hukuk Mahkemesince oluşturulan görevsizlik kararının taraflarına tebliğ edilip edilmediği, kesinleşip kesinleşmediği dosya içeriğinden anlaşılamamaktadır. Kural olarak Kadastro Mahkemesince oluşturulan görevsizlik kararları kesinleşmedikçe kadastro hakiminin tespitin yapıldığı hukuksal nedenlere göre 30 günlük askı ilanlarını yapamayacağı, askı ilanları yapılmadıkça duruşma oturumunu açamayacağı ve yargılamaya devam edemeyeceği kuşkusuzdur. Sözü edilen hukuksal olgular kamu düzenine ilişkin olup istek olmasa bile yargılama sırasında kadastro hakiminin bu olguları resen gözetmesi zorunludur. Öte yandan dava konusu taşınmazların tespitinin yapıldığı günden önce genel mahkemeye açılan ve görevsizlik kararı ile kadastro mahkemesine aktarılan davanın taraflarından Mehmet Yıldız’a kadastro mahkemesinde davanın görülmekte olduğu evrede duruşma günü yöntemine uygun şekilde tebliğ edilmemiş, taraf koşulu da oluşturulmamıştır. Taraf koşulunun oluşturulmamış olması başlı başına bozma nedenidir. Öğretide ve uygulamada kararlılık kazanan görüşlere göre davanın tarafı olan gerçek ya da tüzel kişinin karar başlığında taraf gösterilmemiş olması adı geçenin taraf niteliğini etkilemeyeceği gibi davanın gerçek tarafı olmayan tüzel ya da gerçek kişinin karar başlığında taraf olarak gösterilmesi kendisine taraf niteliği kazandırmaz. …”

7. HD T: 15.09.2003, E: 2003/1798, K: 2003/2365

“ … Taşınmazın tespitine askı ilan süresi içerisinde itiraz etmesi hukuken ve madden olanaksız olan kişinin itirazı geçerli olamayacağından, kadastro komisyonunca bu itiraz doğrultusunda oluşturu­lan kararın da yasal bir dayanağı yoktur. …”

7. HD T: 26.05.2003, E: 2003/1370, K: 2003/1769

“ … Dava konusu taşınmaz kişiler adına tespit edilmiş, Hasan ve Şemsettin 10.5.1946 tarihli senede dayanarak tespitten sonra ve askı ilanından önce komisyona itirazda bulunmuşlardır. 3402 sayılı Kanunun 9 ve 10.maddelerine göre komisyonun yetkileri sınırlı olup, belgeye karşı tanık dinlenmeyeceği halde komisyon muhtarı ve kendiliğinden belirlediği bir kişiyi dinlemiştir. Konuyu düzenleyen aynı maddelerde komisyonun eski tutanağın yerine hak sahibini belirleyici yeni bir tutanak düzenleyeceği yazılı ise de 766 sayılı kanunda belirtildiği şekilde gerçek hak sahibi ibaresi bulunmamaktadır. Bu durumda itiraz edenin itirazı yerinde görüldüğü takdirde kabul edilerek bu kişi veya kişiler adına yeni tutanak düzenlenmesi, itirazın haklı görülmemesi halinde tespitin önceki malikler üzerinde bırakılması gerekir. Tespite itiraz etmeyen hazine adına tutanak düzenlenmesi mümkün değildir. Bu nedenle komisyonun 26.7.2001 tarihli kararı yok hükmündedir. Bu karara dayanılarak düzenlenen ve ilana çıkartılan tutanağa da değer verilmesi mümkün değildir. Bu durumda mahkemece tutanağın kadastro Müdürlüğüne gönderilmesine ve 6.11.2000 tarihinde yapılan tespite göre ilan yapılması ve bu ilana karşı dava açıldığı takdirde bu davanın görülmesi gerekir. …”

7. HD T: 14.05.2001, E: 2001/2282, K: 2001/2767

“ … Çekişmeli taşınmazları kapsadığı kabul edilen , kadastro tespitinin yapıldığı gündeki hukuksal duruma göre çekişmeli taşınmazların en fazla 100 dönümlük kesiminin zilyetlikle iktisabı mümkündür. Tapu kaydında kaçak ve yitik kişi taşınmazları olarak gözüken yerlerin zilyetlikle kazanılması mümkün değildir. …”

8. HD T: 21.02.2005, E: 2005/859, K: 2005/1260

“ … Dava konusu taşınmaz mer’a olarak sınırlandırıldığına göre yerel bilirkişi gibi tanıklarında bu yerden yararlanmayan komşu köyler halkı arasından seçilip dinlenilmesi gerekirken, aynı yerden dinlenen tanıkların beyanlarına dayanılarak hüküm kurulmuş olması doğru değildir. …”

8. HD T: 18.09.2003, E: 2003/4724, K: 2003/5557

“ … Kadastro yolu ile oluşturulan bir kaydın kural olarak yüzölçümünün düzeltilmesi mümkün değildir. Sınırında yer alan parsel maliki Hazineye karşı açılan dava da reddedildiğine ve kesinleştiğine göre komşu parsel maliklerinin elatmasından kaynaklanan bir eksiklik de söz konusu değildir. Davanın reddine karar verilmesinde kanuna aykırı bir yön bulunmamaktadır. …”

14. HD T: 22.02.2006, E: 2005/11947, K: 2006/1917

“ … Taraflara ilişkin olduğu ileri sürülen taşınmazların kadastro tesbit tutanaklarının kesinleşmediği, dava konusu yerdeki ölçü noktalarının da tahrip olduğu bildirildiğine göre, tarafların dayandıkları mülkiyet hakkı sınırlarının saptanması, bunun sonucu olarak da elatmanın bulunduğundan söz edilmesi olanaklı değildir. O durumda mahkemece tutanakların kesinleşmediği gözetilerek, 3402 s. Kadastro Yasası hükümlerinin gözetilmesi gerekir.

Eldeki davada da tutanaklar kesinleşmediğinden, mahkemece tutanakların neden kesinleşmediği araştırılmalı, kadastro mahkemesinde görülmekte olan bir dava var ise, davanın bu davanın tarafları arasında olması halinde, elatmanın önlenmesi istemi yönünden görevsizlik kararı verilmesi, taraflar farklı ise, mülkiyet durumunun kesinleşmesi beklenerek, taraflar arasındaki uyuşmazlığın bu aşamadan sonra nitelendirilerek sonuca gidilmesi gereklidir. …”

16. HD T: 11.03.2008, E: 2008/1724, K: 2008/1392

“… Öncelikle çekişmeli taşınmazla ilgili yöntemine uygun askı ilanı yapılmalı, askı ilanı süresi içerisinde taşınmazın tespitine karşı itiraz edenlerin olması durumunda itiraz edenlerin de taraf olacağı düşünülmeli ve yasada öngörülen süre dolduktan sonra davaya bakılmalıdır. Mahkemece bu olgular gözardı edilerek işin esası hakkında hüküm kurulması isabetsizdir. …”

16. HD T: 25.03.2004, E: 2004/1390, K: 2004/4729

“… Komisyon kararında hisselerini sattıkları bildirilen şahıslar tarafından süresinde dava açılmadığı gibi açılan davaya katılma talebinde de bulunmadıkları, bu suretle komisyon kararı bu kişiler yönünden H. İ. B. ve S. B. yararına kesinleştiği halde, mahkemece bu hususun nazara alınmaması isabetsizdir. …”

16. HD T: 05.03.2004, E: 2004/1424, K: 2004/3634

“ … Kadastro tespiti yapılan itiraz üzerine komisyonun kararıyla değiştirildiği ve karara ekli fen kontrol memuru tarafından düzenlenen krokide “B” harfi ile gösterilen bölümün K. evlatları H., Y., H. ve G. adlarına, aynı krokide “A” harfi ile gösterilen bölümün tespit malikleri adına tesciline karar verildiği halde mahkemece komisyon kararı nazara alınmadan tespit gibi tescile karar verilmesi isabetsizdir. …”

16. HD T: 10.04.2003, E: 2003/3036, K: 2003/2869

“ … Kadastro komisyonunun aynı tutanağa ilişkin olarak birden ziyade karar vermesi ve verdiği kararı değiştirmesi mümkün değildir. Bu nedenle ilk karardan sonra verilen komisyon kararları yok hükmündedir. …”

16. HD T: 07.02.2001, E: 2000/4698, K: 2001/360

“ … Kaydın intikali sırasında yapılan değişikliklerin yasal ve haklı dayanağı kanıtlanamadığından kaydın sınırlarındaki değişikliklere değer verilmesi mümkün değildir. Mevkii ve üç sınırı uymadıkça bir kaydın o yere ait olduğu kabul edilemez. Kadastro sırasında kaydın yanlış revizyon görmesi sonuca etkili değildir. Tespit tarihine göre dava konusu olayda 766 sayılı Tapulama Kanununun değiştirilmeden önceki 33.maddesi hükmünün uygulanması zorunludur. Zilyet olan kişiler kayıt ve belgesiz olarak 100 dönüm miktarında taşınmaz iktisap edebilirler. Miktar sınırlaması yönünden hesaplama yapılırken tapu kaydının yanlışlıkla revizyon görmüş olması 55.158 metrekarelik bölüm yönünden zilyet olan kişiler yararına ayrı bir hak doğurmaz. …”

16. HD T: 09.09.1996, E: 1996/3600, K: 1996/3388

“ … Kadastro Mahkemelerinde dava, tesbit malikine; komisyonca tesbit maliki değiştirilmişse, komisyon kararında malik olarak belirtilen kişi aleyhine açılır. Olayda, kadastro tesbiti Halil adına yapılmış, itiraz üzerine komisyon maliki değiştirmiştir. Hazine yasal süresi içerisinde komisyonca malik kılınan kişi aleyhine dava açmıştır. Bu durumda taraflardan iddia ve savunmaları ile ilgili delilleri istenilip, gerekli değerlendirmenin yapılıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekir. …”

17. HD T: 23.09.2004, E: 2004/8603, K: 2004/9993

“…  Kadastro Hakimi, 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 10/son maddesi uyarınca kadastro komisyonunca devredilen kadastro tutanağı için dava dosyası açıp, 27/4. maddesi uyarınca da 11. maddede açıklandığı şekilde askı ilanı yaptırmak ve ilan süresi bittikten sonra duruşmaya başlamak zorundadır. …”

17. HD T: 07.10.1993, E: 1993/2716, K: 1993/10659

“… Kadastro Yasası gereğince kadastro tesbitinden önce genel mahkemelerde dava konusu olan parsellerin malik hanelerinin açık bırakılması ve gerçek hak sahibinin kadastro hakimi tarafından belirlenmesi zorunludur. Yasanın açık hükmüne karşın yetkisiz kadastro komisyonu tarafından itirazın incelenerek maliklerin belirlenmiş olması hukuken yok hükmündedir. Hal böyle olunca asliye hukuk mahkemesinin 1972/73 esas sayılı dava dosyası görevsizlik yolu ile kadastro mahkemesine aktarılmalı, bundan sonra davaya konu olan tüm parsellerin tespiti ile tutanakları ilgili yerlerden getirtilmeli, gerekli askı ilanları yaptırıldıktan sonra asliye hukuk mahkemesinden aktarılan davanın tarafları bu davanın doğal tarafı olacağından taraflar duruşma gününden haberdar edilerek tarafların delilleri toplanmalı ve böylece toplanacak delillerin tümü birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. …”

20. HD T: 09.06.2014, E: 2014/4360, K: 2014/6227

“ … Yapılacak keşifte, tarım uzman bilirkişi olarak ziraat mühendisine inceleme yaptırılıp, taşınmazların zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi niteliğinde olup olmadığı belirlenip, bu yolda rapor alınmalı; komşu parsellerin tutanak ve dayanakları getirtilip uygulanarak, bu taşınmazları sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; varsa, zilyetlik tanıkları taşınmazlar başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl süreyle ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınıp; tespit tarihine kadar gerçek kişiler yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenmeli ve 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davalı gerçek kişiler yönünden de aynı çalışma alanı içinde kayıtsız ve belgesizden başkaca taşınmaz mal tespit ya da tescil edilip edilmediği tapu müdürlüğü ve ilgili kadastro müdürlüğü ile hukuk mahkemeleri yazı işleri müdürlüğünden sorulup, aynı Kanunun 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükmü gözetilerek sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır. …”

20. HD T: 26.02.2008, E: 2008/1529, K: 2008/2960

“ … Kadastro tutanağı düzenlendikten sonra ve askı ilanından önce itiraz edildiği takdirde komisyonca eski tutanağın yerine yeni bir tutanak düzenlenir ve sonuç askı ilanı ile ilgililere duyurulur. Komisyona yapılacak itiraz kadastro teknisyenliğine ya da Kadastro Müdürlüğüne yapılması gerekir. Yanlışlıkla kadastro mahkemesine başvurulmuşsa mahkemece verilecek karar görevsizlik kararı değil “itiraz hakkında 3402 sayılı Yasanın 10. maddesi gereğince bir karar verilmek üzere dilekçenin komisyona gönderilmesi kararı olmalıdır. …”

20. HD T: 19.04.2004, E: 2004/3281, K: 2004/4216

“ … Tapu iptali ve tescil davalarında, tapu kaydı kim ya da kimler adına kayıtlıysa husumetin bu kişilere karşı açılması gerekir. Husumet doğru yöneltilmişse başka bir araştırmaya gerek kalmadan reddi gerekir. Davada hasım değiştirilemez. Diğer taraftan; 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. madde gereğince tutanakta belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait haklara 10 yıl geçtikten sonra kadastro öncesi haklara dayanılarak dava açılamayacağını gibi, orman kadastrosunun kesinleştiği yerlerde tapuya dayanılarak 10 yıl içerisinde iptal ve tescil istenebilir. …”